TÜRKİYE’DE YERALTI KENTLERİ VE AGARTHA BAĞLANTISI

TÜRKİYE’DE YERALTI KENTLERİ VE AGARTHA BAĞLANTISI

Anadolu, baştan sona, bir yeraltı tüneller, galeriler ve kentler sistemi ile doludur. Bunlar, geçmişteki uygarlıklar için çeşitli amaçlarla kullanılmış oldukları gibi, özellikle de Agarta’ya da hizmet etmiş ve etmekte olan özellikler taşır. Nevşehir ili yakınındaki büyüleyici ve gizemli Kapadokya bölgesi, peri bacalarıyla ünlüdür. Deniz seviyesinden 1200 metre yükseklikteki Kapadokya platosu, bacaya benzeyen ve tüm araziye dünya dışı bir görünüm veren, koni biçimindeki oluşumlarla kaplıdır.

Kapadokya’nın ilk sakinleri, yumuşak kayayı oyarak, evler ve tapınaklar haline sokmuşlardır. Böylece, Kapadokya’nın mimarisi, tamamiyle araziyle içiçe girmiş bir durumdadır. 1960’ların ortalarında -bir gün, Nevşehir’in 30 km. kadar güneyinde yer alan Derinkuyu’da, sahibinden kaçan bir tavuğun yerdeki bir deliğe girerek kaybolduğu görülmüştü. Görünüşte hiç de önemli olmayan bu olay, bir dizi gelişmeye yol açtı, ve en sonunda, orada muazzam bir yeraltı kentinin açığa çıkarılmasıyla noktalandı. Ankara’dan gelen arkeologlar, bu çarpıı bulgudan cesaret alarak, araştırmalarının kapsamını genişlettiler ve kısa bir süre sonra, Derinkuyu’nun 10 km. kadar kuzeyindeki Kaymaklı’nın altında, birincisine benzeyen bir diğer yeraltı yerleşim merkezi keşfettiler.

Derinkuyu yeraltı kenti, 7 ana kat ve 6 ara kat olmak üzere, toplam 13 kattan oluşur. Derinkuyu yeraltı odalarının farklı seviyeleri, birbirleriyle, dik basamaklar ve dar dehlizler ile bağlanmıştır. Girişlerde, değirmentaşı büyüklüğünde, tek parça dairesel  taşlar bulunmuştur. Sürme kapılar şeklinde çalışan bu yuvarlak taşlar, içerden kolaylıkla yerlerine itilip ve sürgülenebilecek, fakat dışardan gelecek herhangi bir sızma hareketine de geçit vermeyecek şekilde yapılmışlardır.

kapadokya yeraltı şehirleri ile ilgili görsel sonucu

Burada sağlanan barınma imkânları arasında, iki ya da üç odalı olan ve sıra evler gibi yanyana duran aile yaşam üniteleri, sütunlu toplantı holleri, ambarlar, büyük mutfaklar, dinlenme alanları, pazar yerleri ve bir şarap mahzeni de bulunur. Ayrıca, alt katlarda, mezarlar ve kaçış dehlizleri de vardır. Bu, ileri seviyeden yerleşim mekanı yaklaşık 30.000 kişiyi rahatlıkla barındırabilecek kapasitedeydi. Yerin altında uzanan bu kentin yaratıcılarının becerisini gözler önüne seren havalandırma ve su sağlama sistemleridir. Elliden fazla havalandırma bacasıyla, tüm kentte temiz hava dolaşımı sağlanır. Bunlardan bazıları, 100 metreden uzundur. Tatlı suya gelince, 7’nci kattan S0 metrelik bir derinliğe kadar inen bir kuyu vardır; su, bu kuyudan, bir çıkrık sistemiyle yukarı katlara basılır.

Kaymaklı’daki yeraltı barınak yeri, Derinkuyu’dakine benzer. Kazılar, bugüne kadar, Kaymaklı yeraltı kentinin 20 bin kişiye hizmet ettiğini, ve 60 metre derinliğe kadar inen 10 kattan oluştuğunu ortaya koymuştur. Kaymaklı’nın altındaki site, tünellerden oluşmuş bir labirent ile çok uzun karış dehlizlerine de sahiptir. Bu ana dehlizlerden çıkan kollar, ya dik yamaçlara ya da vadilere açılırlar — buraları, başka türlü ulaşılmasına imkân olmayan yerlerdir. Yeraltı 65 kentinin kendisi, Kapadokya’nm altında 30 km. kadar uzanan iki ayrı ana tünelin kavşak noktasında yer alır. Bu tünellerden biri, Kaymaklı’yı, Derinkuyu’ya; ve öteki de, kuzeye doğru ilerleyerek, Kapadokya’nın merkezinde yer alan Göreme’ye bağlar.

kapadokya yeraltı şehirleri ile ilgili görsel sonucu

Nevşehir’in 30 km. kadar kuzeydoğusunda yer alan Özkonak da, altında, 9 kilometre karelik bir alanı kaplayan bir kenti barındırırı. Bu devasa yeraltı sitesinde 60.000 kişinin yaşamış olduğu sanılmaktadır. Henüz belirli bir kısmından öteye girilebilmiş değildir. Hepsi de Nevşehir ile Kaymaklı – Derinkuyu bölgesi arasında yer alan Karacaören, Çardak ve Acıgöl’deki yeraltı yerleşim merkezlerinde halihazırda kazılar yürütülmektedir. Gülşehir’in yaklaşık 7 km. güneybatısında bulunan bir diğer yeraltı kentine de, tünellerinden çıkan zehirli gazlardan ötürü girilememektedir. Yakın zamanlarda, Nevşehir’in batısındaki Tatlarin kasabasının Kale ve Karakava yörelerinde iki yeraltı kenti daha bulunmuştur. Kale yeraltı sitesinde, geniş bir hole açılan, 20 metre uzunluğunda bir dehliz vardır. Bu merkezî holden itibaren, kent, dört bir yana doğru açılmaktadır. Bu kentin ilginç bir özelliği de, Derinkuyu ve Kaym aklıda bulunmayan tuvaletlere burada rastlanmış olmasıdır. Karakaya’daki yeraltı sitesine ise girmek mümkün olmamaktadır. Giriş tünellerinin tıkanmış olmasından ötürü, 100 metreden ötesine nüfuz edilememektedir. Üç yeraltı kentinin daha yerleri tespit edilmiş olmasına rağmen, henüz buralarda kazı yapılmamıştır. Bu kentler, Mazı, Sığırlı ve Karaköy’ün altında uzanmaktadır. Arkeologlar, Kapadokya’daki tüm yeraltı kentlerinin, kilometrelerce uzanan dehlizler ve tünellerle bağlanmış 66 olan devasa bir yeraltı şebekesinin düğüm noktalarından ibaret olduğunu belirtmektedirler. Acaba, bu kentleri, yerin altında kimler oymuşlardır?

YERALTI KENTLERİNİ KİMLER YAPTI?

Bazı arkeologlara göre bu yeraltı sitelerini Hititler, diğerlerine göre de ilk Hıristiyanlar açmışlardı. Derinkuyu’da, Kaymaklı’da ve bu tür diğer yerlerde bulunan komple sistemlerin yaratılması için son derece yüksek seviyeden bir teknolojinin gerektiği gözönüne alınınca, bu görüşlerin her ikisi de çürütülmüş olmaktadır. Bugünün teknolojisiyle bile altından zor kalkılabilecek olan bu işi, ne Hititler ne de ilk Hıristiyanların başarmış olmaları imkânsızdı.

kapadokya yeraltı KİLİSELERİ ile ilgili görsel sonucu

Kapadokya’ya yerleşen Hıristiyanlar bu yeraltı kentlerini kullanmış olabilirlerdi. Fakat, bu, Kapadokya yeraltı tesislerinin orijinal mimar ve mühendislerinin onlar olduğu anlamına gelmez. Yeraltı odaları, bunları şu ya da bu şekilde keşfetmiş olan Hıristiyan topluluklarının, Roma baskısından kaçmak için saklandıkları yerler olarak işe yaramış olabilirler. Ancak, Dâniken, ‘Kanıtlara Göre’ adlı kitabında, bu yeraltı sitelerinin yapılışındaki orijinal amaç olarak ele alındığında bu ‘saklanma yeri’ teorisinin nasıl çürüdüğünü, oldukça iknâ edici bir şekilde ortaya koymaktadır: «… Uzun bir zaman boyunca kullanılan olan bu yeraltı yapılarının geçmişte 1.200.000 kişiyi barındırmakta olduğu sanılmaktadır.”

SAKLANMA YERİ DEĞİL MİYDİ?

Bu kadar kalabalık bir toplum, beslenme ihtiyacını acaba nasıl karşılayabilmişti? Arkeologlar, bu yeraltı kentlerinin, zulüm görmekten çekinen Hıristiyanlar tarafından, Î.S. ilk yüzyıllar sırasında oyulduğunu düşünmektedirler. Fakat, bu açıklama, bana pek inandırıcı görünmüyor, zorunlu olarak toprak üstünde tarım ve hayvancılık yapmadın gereken bu yeraltı sakinlerinin beslenmeleri için işlenen tarlalar, yerin altında olamazdı. Çünkü, bitkilerin büyümesini sağlayacak olan ışık, yeraltında mevcut değildir. Tarla ve otlakların toprak üstünde olduğunu düşünürsek, ekilmiş tarlaları ve sürüleri kendilerini ele verecek; düşman, yeraltı barınaklarının varlığını sezecekti. Neticede, bu yeraltı kentlerine saklanma söz konusu olduğunda, açlık, yeraltı sâkinlerini eninde sonunda dışarıya, çıkartacağından, düşman için, kentlerin çıkış yerlerine kamp kurarak, onların ya dışarıya çıkmalarını ya da açlıktan ölmelerini beklemek yetecek, dövüşmeye bile gerek görülmeyecekti.

«Öte yandan, böylesine geniş yeraltı kentlerinin oyulması, toprak üstünde, çıkarılan taş, topraktan oluşan dağ gibi yığınların ortaya çıkmasına yol açacaktı ki, bu yığınlar da gene düşmanın dikkatini çekecekti. Bu yeraltı sitelerinde yaşayanlar her kim olursa olsun, şurası muhakkak ki, bu kentler, ani bir mecburiyet karşısında alelacele kazılmış olamazlardı. Çünkü, bunların yapım projelerinin gerçekleştirilmesi, onlarca, belki de yüzlerce yıl sürecek bir çalışmayı gerektiriyordu.»

HANGİ TEKNOLOJİYLE YAPILDI?

Dâniken, eğer Kaymaklı kasabası halkı ile konuşabilme imkânını bulmuş olsaydı, onların, Kaymaklı yeraltı kentinin kurucularına ilişkin olarak anlatacakları inanç, herhalde kendisine çok ilginç gelecekti. 1978 yılında Cumhuriyet gazetesinde, Melih Cevdet Anday’ın, Kapadokya bölgesiyle ilgili olan ve bir hafta süreyle yayımlanan bir yazı dizisi çıkmıştı. ’Kapadokya Yolculuğu’ başlıklı bu dizinin dördüncü yazısında, Anday, Derinkuyu ve Kaymaklı ‘daki yeraltı kentlerini tanımlıyor ve en sonunda da Kaymaklı halkı arasında yaygın olan söz konusu inanca değiniyordu: «… Konu gerçekten çok düşündürücüdür. Bu yüzden olacak, kasabada yeraltı kentini yıldızlardan gelen birtakım yaratıkların yaptıkları söylentisi yaygın duruma gelmiştir. Acaba arada bir gene gökyüzünden inip bize görünmeden Kaymaklı yeraltı kentine giriyor mu bu yaratıklar? Fakat neden orayı seçtiler?» Eğer yeraltı kentleri ve tünelleri konusunda kapsamlı bir araştırma yapmayı göze alırsak, bu soruların cevapları da bulunabilir. Böyle bir araştırma, dünyanın her yanında, yeraltı geçitleri ile odalarından oluşan komple bir şebekenin mevcut olduğunu ortaya koyacaktır.

kapadokya yeraltı KİLİSELERİ ile ilgili görsel sonucu

AGARTA YERALTI ÜLKESİ

Birçok kadim ezoterik tradisyonun, özellikle de Doğuya ait olanların, ve günümüzün güvenilir okültistlerinin belirttiklerine göre, bu yeraltı tesislerinde, beşerî ırkın Ağabeyleri yaşamaktadır. Bütün bu yeraltı koridorlarının, Himalayalar civarında yerleşik olan, ve evrim yolundaki Ağabeylerimizin Merkezî Yönetici Hiyerarşisinin ikâmet ettiği ve beşerî evrimin ilerletilmesi için bu fizik plân üzerinde faaliyet gösterdikleri bir ana tünel sistemiyle irtibatlı olduğu söylenmektedir.

İlgili resim

Bu Yeraltı Işık Devletine Agarta denilmektedir. «Agarta, Himâlayalar’ın altında yeraldığı belirtilen ve Büyük înisiyatörler ile Dünyanın Efendilerinin bu çağda içinde yaşadıkları gizemli bir Yeraltı Krallığıdır. Agartanın, bir İnisiyasyon Merkezi olup, piramitlerinkine benzer bir prensip üzerine işlev gördüğü anlaşılmaktadır. Himalayalar, dışsal abideyi teşkil ederken, yeraltı mekânını da dünyasal ve Kozmik kirlenmeden uzak tutulan Krallık oluşturur.»Agarta Ülkesi, Yüce înisiyasyonlar ve Vazifeler Merkezi olmasının yanısıra, aynı zamanda, milyonlarca ve milyonlarca kitabın korunduğu, binlerce kilometre uzunluğundaki bir Kozmik Kütüphane ile eğitim tesislerini kapsayan bir Kozmik Üniversitedir de.

İlgili resim

Agarta’yı kuran ve Agarta Hiyerarşisi’nin Yüksek Konseyi’ni oluşturan Yüce Varlıkların, yıldızlardan geldikleri söylenir: «Tibet, azametli Himalayalar’daki bu mistik ülke, Dünyanın Psişik Merkezi olarak saygı görürdü. Üstadlar, gözden uzak manastırlarından, diğer gezegenlerdeki Kozmik Efendiler ile telepatik görüşmeler yaparlar, Metafizik Âlemlerde İyilik ve Kötülük Güçleri beşeriyetin ruhu için çarpışırlardı. Hint-Tibet tradisyonları, yerin çok aşağılarında saklı olan, ve bütün kıtalarda bulunan gizli girişlerden tünellerle yaklaşılan Agarta’dan söz ederler. Yıldızlardan gelen Uzaylı Varlıklar tarafından kurulan bu yeraltı medeniyetinin tarihi, anlaşıldığına göre, dünyamızın ilk günlerine kadar uzanmaktadır. Burası, Uranüs’ün oğulları ile Satürn arasında çıktığı sanılan Uzay Savaşından sonra Elohim ya da Sikloplar için bir yeraltı, sığınağı teşkil etmiş olabileceği gibi, muhtemelen, bir zamanlar gezegenimizi tehdit etmiş olan Kozmik bir afetten kaçmak için de kullanılmış olabilir. MU ve Atlantis’den uzaklaşan göçmenlerin yeraltına kaçtıkları söylenir.

ANADOLU BAĞLANTISI

Dünyanın her yanındaki Mistik Kardeşlikler, yerin kilometrelerce altında bulunan psişik bir uygarlık ile Tibet’­ teki Üstadlar arasında bir bağlantı bulunduğunu ileri sürerler. İçi Boş Dünya Teorisinin taraftarları, uçan dairelerin aslında, yeryüzündeki ülkeleri gözlemek üzere Kutuplardaki deliklerden geçerek Dünyamızın içinden çıktıklarını iddia ederler. Ezoterik öğretiler, Agarta’nın Hâkimini, Dünyanın Kralı rütbesi ile anarlar. Yardımcıları durumundaki iki Rahip-Kral ile birlikte, insanlığın geleceğini plânladığı söylenir. Sembolü, Hitler tarafından çarpıtılarak kullanılmış olan Gamalı Haç’tır.» Yukarıdaki ezoterik bilgi ve Anday’ın aktardığı Kapadokya tradisyonu, dünya çapındaki yeraltı kentler şebekesinin ve bunları irtibatlandıran geçitlerin gerçek yaratıcıları hakkında bize bir fikir verebilir. Kapadokya’daki yeraltı kentleri ile bunların arasında uzanan tünellerin keşfi, bu tür bilginin ışığı altında oldukça anlam kazanmaktadır. Ve Kapadokya yeraltı tesislerinin mevcudiyetini diğer bazı hususlarla birlikte değerlendirdiğimiz takdirde, Anadolu ile Himalayalar’ın altındaki Agarta İlâhî Merkezi arasındaki gizemli bir ilişkiye işaret eden şaşırtıcı bir görüntü ortaya çıkabilir.

Kaynak:  “Türkiye Gizemleri” Haluk E.Sarıkaya.