NEMRUT DAĞI, TAPINAK VE KUTSAL SEMBOLLER

Nemrut Dağı, MÖ. 1.nci yüzyıl ile MS.1’nci Yüzyıl arasında, Commagene Krallığının sınırlan içindeydi. Krallık Batıda Kilikya’ya, kuzey sınırında ise Kapadokya’ya kadar uzanıyordu.

nemrut dağı höyük ile ilgili görsel sonucu

Başkenti, bugün Adıyaman’ın Samsat ilçesi olarak bildiğimiz Samosata’ydı. Günümüzde Türkiye’nin güneydoğusunda kalan bu bölgede, Gaziantep, Adıyaman ve Maraş illeri yer alır. Commagene, İMÖ. 80 yıllarına kadar Selecuid Krallığına bağlı bir bölgeyken, Selecuid Sülâlesinin iç savaşları sırasında, Commagene valisi 1. Mithradates Kallinikos tarafından bağımsız bir krallık haline getirildi. Tam bir yüzyıl sonra, MS.72’de, Roma İmparatoru Vespasian, Commagene bölgesini Roma’ya bağlamış ve Roma’nın Suriye eyaletine kattı.

nemrut dağı höyük ile ilgili görsel sonucu

NELER BULUNDU?

2150 metre yüksekliğindeki Nemrut Dağı, Adıyaman yakınlarındaki Eski Kâhta köyü civarında, Antitoroslar’ın bir parçasını oluşturan Ankar Dağları üzerindedir. Nemrut’da bulunan yazıtları inceleyen arkeologlar, bu Tapınağı  Nemrut’un zirvesinde kuran kişinin, 1.Antiochos olduğunu ortaya koymuşlardır. Yazıtlara göre, 1.Antiochos, baba tarafından Kadim Iran Kralı Darius’un (? İ. Ö. 550-485) soyundan, ve anne tarafından da, Makedonya Kralı Büyük İskender’in (I.Ö. 356-323) soyundan gelmişti.

AMERİKA VE ALMANYA’DAN GELEN ARKEOLOGLAR

ABD Connecticut’taki Doğu Araştırmaları Amerikan Okulu’ndan  Theresa Goell ve  Almanya’daki Münster Üniversitesi’nden Prof. Friedrich Kari Dörner, Commagene kalıntıları üzerinde düzenli araştırmalar yürütmüş olan iki arkeologdur. Theresa Goell, 1953 ile 1960’ların ikinci yarısı arasında, Nemrut Dağında bir dizi inceleme ve kazı yapmıştır.

nemrut dağı höyük ile ilgili görsel sonucu

 

Bu arkeolojik çalışmalar sırasında, araştırma ekibi,son derece ağır ve zorlu şartlarda çalışıyorlardı. Zirveye tırmanışın, hiç ara verilmeden tamamlanması gerekiyordu.

Önce tahta kızaklar kullanarak tepeyi temizlediler. Temizleme işleminden sonra, kalıntıları bir araya getirerek incelediler. Dev heykellerin yere düşmüş olan  başlarını yerde bırakmak zorunda kalmışlar, sadece orijinal  sıralarına göre bir düzene sokmakla yetinmişlerdi.

TEPEDEKİ HÖYÜK’TE NE SAKLI?

Sıra höyüğe geldiğinde, çalışmalarını durdurdular. Bütün yapabildikleri, höyüğün altındaki kaya tabakasına ulaşacak şekilde hendekler kazmak olmuştu. Sanki, buranın doğal bekçiliğini yapan dağın yanı sıra, höyük de, kendi kendisinin bekçisi gibiydi.

50 metre yüksekliğindeki ve 150 metre çapındaki bu höyük, batı, kuzey ve doğu yönlerinde yer alan ve kayadan oyularak yapılmış olan, kademeli üç teras ile çevrilidir. Çok garip bir yapısı olan höyük, Mısır piramitlerine benzer ama, bir piramit değildir. Koni biçimli höyük,

yumruk büyüklüğündeki taş blokların üst üste yığılmasıyla inşa edilmiştir. Görünüşe göre tabanında bir temel olmaksızın, yaklaşık iki bin yıldır birçok depreme, donma ve erime olayına göğüs germiştir.

Ne var ki, bu höyüğün insanı en çok hayrete düşüren yanı, sırrını korumada gösterdiği eşsiz yetenektir: Taş yığın o şekilde yığılmıştır ki, hiç kimse, bu taş öbeğinin içine girip, altında saklı olan her ne ise, onu bulamaz. Höyüğe zorla girmeye kalkışıldığı anda, bir grup taş yerinden oynayacak, aşağı yuvarlanacak ve girmeye çalışan kişiyi ezecektir.

Taşların aşağı yuvarlanmasını önlemek imkânsız olacaktır; hiçbir duvar, çit ya da başka herhangi bir destek, taşların muazzam ağırlığına dayanamaz. Dahası, sırrın bu yığının neresinde yattığını bilemeyeceğimizden, çabaların sürekli olarak boşa çıkması da söz konusudur. Sır, bu yığma taştan höyüğün içinde herhangi bir yerde olabileceği gibi, taş yığınının dibinde, ve hatta yığının altında, zemindeki kaya tabakasına oyulmuş olan bir odacığa yerleştirilmiş hâlde bulunabilir. Böyle olduğunu varsaysak dahî, söz konusu oyuğa ulaşmak için, dağın zirvesini oluşturan kayalık tepede bir tünel açmak gerekecektir ki, bu da imkânsız bir iş gibi görünmektedir.

Arkeologlar da anlamışlardır ki, Nemrut Dağı höyüğüne ne yukarıdan nüfuz edilebilmekte ne de aşağıdan girilebilmektedir.

Nemrut Dağının sırrım açığa çıkarmak için geriye tek bir yol kalmaktadır; bu da, yığını oluşturan taşları teker teker yerinden almaktır! Böyle bir işlemin nasıl gerçekleştirileceği sorusuna cevap vermek pek kolay olmasa gerek. iki sorun vardır: Olası bir taş kaymasını önlemek için, işlemin, yığının tepesinden başlaması gerekir. Ve taşlar yerinden alındıktan sonra, tepede yığacak yer olmadığından, dağdan aşağı yuvarlanmaları gerekecektir.

Belki de, taşlan oradan kaldırmanın tek yolu, höyüğün üzerindehavada asılı durabilen bir araç kullanmaktır!

TAPINAK ALTIN ÇAĞI MI MÜJEDELİYORDU?

Anlaşıldığına göre, 1. Antiochos, sadece zamanındaki talancılara karşı değil, geleceğinin teknik donanımlı davetsiz misafirleri olan arkeologlar ile bilimsel araştırmacılara karşı da tedbir almıştı. Bu, Gize’de mevcut olan benzer durumu akla getirmektedir. Sadece Büyük Piramit değil, Sfenks de, sırlarını modern araştırmacılara açmazlar. Şunu unutmamalıyız ki, Sfenksin taban kısmını örten kumlar bir tarihte kaldırılmış olmasına rağmen, bugün yeniden oluşan aynı kum örtüsü, Sfenksin tabanına ulaşma çabalarını önleyerek,

Sfenksin, bazı gelenekler ile kehanetlere göre, Altın Çağ’ın başlangıcında ortaya çıkarılacak olan sırrını korumaktadır. Nemrut Dağı’nın sırrı da, acaba, Gize sırlarının açığa çıkışıyla aynı zamanda gün ışığına çıkarak, Yeni Çağ’ınaçılışını insanlığa bildirmek üzere mi beklemektedir?

TAPINAK ALANI

Tepeye, güneybatı yamacına tırmanan, ve üç farklı seviyede olmak üzere höyüğün çevresinde yerleşik olan teraslardan en aşağıdakine, yani batı terasına ulaşan bir ‘Tören Yolu’ izlenerek çıkılır. Batı terasından da, batıdan dolanan dar geçiş izlenerek kuzey terasına ulaşılır. Kuzey terası, batı terasını höyüğün kuzeydoğusunda yer alan doğu terası ile bağlar. Kuzeydoğu yamacından tırmanan bir başka yolun ulaştığı doğu terası, batı terasının tam karşısına rastlar ve böylece bir eksen oluşturur.

İşte, hem doğu hem de batı teraslarında bulunan objeler, tapınağın öteki ilginç yanını oluştururlar: Bunlar, Greko – Pers Tanrıları ile bir Tanrıçanın oturmuş haldeki dev figürleri ve devasa aslan ve kartal heykelleridir. Arkaları höyüğe dönük olan bu dev heykellerin sayısı 25’i bulur. Kaideleri  üzerinde yaklaşık 10 metreye erişirler. Zamanla, depremlerden ve iklim koşullarından ötürü, tüm heykellerin kafalarıyere düşmüştür.

HEYKELLER VE ANLAMLARI

Boyu iki metreye ulaşan, etkileyici, yekpare taştan başlar  arasında, Zeus – Ahura Mazda’yı, Apollo – Mithras’ı, Heracles – Artagnes’i, Fortuna’yı ve 1.Antiochos’un kendisini temsil eden örnekleri görüyoruz. Bunların arasında görülen aslan ve kartal başlan için, Dâniken, ’Kanıtlara Göre’ adlı kitabında,

«Kartallar ve aslanlar, ikişer kez temsil edilmişlerdir. Dağın daha aşağılarında, bir kayaya bir öküz resmi oyulmuştur,» diyor. Daha sonra da, bu hayvanlara, yani aslan, kartal ve boğa’ya, Eski Ahit’in Ezekiel 1/10 bölümünde, Ezekiel peygamberin bu hayvanların yüzleri ile bir beşer yüzünü gördüğünden bahsettiği yerde rastlamış olduğunu söylüyor. Ne var ki, bu hayvanlar, Ezekiel’e özgü değildirler; diğer birçok kaynakda da ortaya çıkarlar. Örneğin Yuhanna, onlardan, İncilin Vahiy 4/7 bölümünde bahseder.

tarot card world ile ilgili görsel sonucu

’Dünya’ adı verilen 21 no’lu Tarot kartının köşelerinde, aynı hayvanlar ile bir beşerin resimlerini görürüz. Aslında, bu hayvanlar, Nemrut Dağının yakınındaki bir başka yerde de ortaya çıkarlar. Nemrut Dağı eteklerinde kurulmuş olan Commagene kenti Arsameia’nın 10 km. kadar güney batısında, bir başka höyük daha vardır.

karakuş tepesi adıyaman ile ilgili görsel sonucu
KARAKUŞ TEPESİ

Karakuş Tepesi denilen bu höyüğün güney yanında, her birinin tepesinde bir hayvan heykeli bulunan üç sütun yer alır. Ve temsil edilen hayvanlar, gene, boğa, aslan ve kartaldır! Üstelik, bu üç sütun, üzerlerindeki heykellerle birlikte, Nemrut Dağının tepesinden de görünmektedirler.

C.G. Jung’un kitaplarında, bu hayvanların anlamının açıkça ifade edildiği bir bölüm vardır: «… Simyadaki Güneş, ejder, aslan ve kartal’dan insana dönüşümün çeşitli etaplarından geçer. Mithraik kartallar, aslanlar ve güneş – habercileri inisiyasyon derecelerini nasıl belirliyorsa, bu etapların her biri de, yeni bir anlayış, bilgelik ve inisiyasyon derecesini temsil eder…»

Peki, Helena P. Blavatsky’nin Kutsal Hayvanlar  dediği,Mithra inancı inisiyasyonla ilgili bu hayvanların heykellerine Nemrut Dağında neden rastlıyoruz acaba? Çünkü, bu kutsal dağ, Mithraik Sırların  canlandırıldığı bir İnisiyasyon merkezi olmalıydı. Dolayısıyla, Nemrut Dağı Mabedinin tümü, Kadim Mısır Sırlarının sahneye konduğu, ve inisiyasyon  adaylarının belirli inisiyasyon kademelerinden geçerek bu öğretiye kabul oldukları Büyük Piramitle aynı işlevi görüyordu.

MİTHRA İNANCI

Mithras kimdi ve Mithraik Sırlar neydi? Teozofi Cemiyetinin kurucusu Helena P.Blavatsky’e göre, adı günümüz Farsçası’nda ’Güneş’ ve ‘Sevgi’ anlamına gelen ‘Mihr’ kelimesiyle ilgili olan Mithras, Bordj adındaki bir dağın oğluydu. Gelenekler, Mithrasın, bu dağdan parlak bir ışın hâlinde doğduğunu anlatırlar: Mithras,«Bilgelik Güneşi’nin daimî yoldaşıydı.» Kısacası Mithras, Evrensel Yönetici  Mekanizma’nın  Boğa Burcu Çağı’nda insanlığa gönderdiği Dünya Öğretmeni’ydi.

Mithras kültüne özgü Eski Sırlar, Mithraik Sırlardı.«Sabasia, bazı Tanrıların şerefine sırların sahneye konduğu, Mithraik Sırlarını bir çeşitlemesi olan düzenli bir bayramdı. İnsan ırkının tüm evrimi, bu sırlarda  canlandırılırdı. Sabasia, kökeni tarih için hâlâ daha meçhul olan… çok uzak bir geçmişten gelen en eski kutsal bayramlardan biridir.»

Blavatsky, Kadim İranlılar arasında ve Mithraik Misterlerde rastlanan, yedi kapı ile tepede yer alan sekizinci bir kapısı daha olan bir merdivene ilişkin bir fikirden söz eder.  Bu yaratılış merdivenidir. Merdiven ve kapı sembolizmi insan ruhunun yaşamları boyunca geçtiği evreleri simgeler;

Birinci kapı, Satürn’ü temsil eder ve kurşunla ilgilidir. Diğer kapılar da belirli bir gezegenle ile madene tekabül ederek devam eder. Yedinci kapı, altından ve Güneş’i simgeler. Ayrıca, her birine ait renklerden de bahsedilir. Bu merdiven, ruhun geçişini temsil eder. Sekizinci kapı, sabit yıldızların seviyesine tekabül eder.»

Gizem okuluna kabul edilecek aday için bu kapılar, Mithraik inisiyasyon derecelerini belirlemekteydi. Bu yedili inisiyasyon, iki grup halinde düzenlenmişti. Hizmetkârlar denilen alt grup, sembolik adlarıyla şu derecelerden oluşuyordu:

1 — Karga

2 — Vale

3 — Asker ya da Savaşçı

İştirakçılar denilen üst grup, sembolik adlar taşıyan şu kademeleri kapsıyordu:

4 — Aslan (Aslan Burcu)

5 — Boğa (Boğa Burcu)

6 — Melek / İnsan (Kova Burcu)

7 — Kartal (Akrep Burcu)

Bu semboller aynı zamanda Astrolojik devirleri sembolize ederler. ASLAN ÇAĞI : MÖ 10.000-8.000

Buzul Çağının Sonu. BOĞA ÇAĞI : MÖ 4.000-2.000 Kutsal Boğa Dinleri ve Tapınaklar

KOVA ÇAĞI : MS 2.000-4.000 Yeni Çağ – New Age Akımı

İştirakçıların dört kademesinin Kutsal Hayvanlarla temsil edildiğini açıkça görebiliriz. Ezekiel ile Yuhanna’nın Kutsal Hayvanlardan bahsetmelerinin nedeni budur.

Çünkü, her ikisi de, böyle yüksek înisiyelere gösterilen arşetipik bir vizyonu deneyimlemekteydi.

21 no’lu Tarot kartı da, Mithraik Gizem okuluyla ilgiliydi:

«Dünya kartında görülen resim,  halka tanıtılan adayı  belirliyordu. Aday Mithras’ın kendisi gibi giyinmiştir. Mithraik terminolojide, inisiye artık baba olarak isimlendirilirdi.»

Kutsal Hayvanlardan biri olan Boğa, Boğa Burcu Çağını temsil eden Mithras kültünde, kurban edilen hayvan rolünü üstlenmişti. Tâli Misterlerin ana sahnesi, İlâhi Varlık Mithras tarafından sembolik Boğanın kurban edilmesini kapsıyordu.

mithra religion ile ilgili görsel sonucu
MİTHRA İNANCI

Helena P. Blavatsky’nin de belirttiği gibi, 2000 yıl önce Nemrut Dağında sahneye konan Mithraik Gizem okulunun kökeni, aslında, çok uzak bir geçmişe dayanıyordu — ve bu husus, tüm Kadim Gizemler için geçerlidir. Mithraik Gizemler temsil edildiklerinde, insan ırklarının evrimi, Güneş Sistemiinin 7 Kutsal Gezegeni, beşeriyetin evrim yolu, değişik hayat plânları gibi . konular hakkında bilgi veriyorlardı. Ve ilgili tüm âyinler, «… yedi kapısı, ve üzerinde, daima kapalı  duran bir de sekizinci kapısı olan bir merdivenin üzerinde yapılırdı.

Tepede, daima kapalı olan bir kapı vardır: İşte, bu husus, Nemrut Dağı höyüğünün sırrını çözmektedir. Çünkü, söz konusu ‘daima kapalı duran kapı,’ bu Mithraik Kabul törenin merkezinin tam tepesinde kurulan ve içine girilemeyen konik taş yığınından başka neyi belirleyebilir ki!

Kabul töreni merdiveninin geriye kalan kısmı, tören yolu ile kademeli üç terası izleyen bir tırmanış oluşturur.

Nemrut Dağında, Mabedin işlevine ilişkin herhangi bir araştırma yapılmamış olduğundan, yedi kapı hakkında pek fazla  şey bilmiyoruz. Ancak, arkeologların kayıtlarında geçen iki kalıntı, doğrudan 2’nci ve 7’nci kapılarla ilgilidir.

Bunlardan biri, hem aslan kafası hem de kartal kanatları taşıyan, ve böylece ikinci inisiyasyon derecesine tekabül eden Kartal sembolünü somutlaştıran bir heykel kalıntısıdır.

Öte yandan, kuzey terasında, bugün ancak yıkıntı halinde olan, 80 m. uzunluğunda ve 3 m. yüksekliğinde bir sur bulunuyordu. Bu surun ortasında, bir rampaya açılan bir giriş vardı, işte bu girişte, devasa bir kartal heykelinin bekçilik yaptığım görüyoruz. Nihaî inisiyasyon derecesinin sembolü olan Kartal tarafından konman bu giriş, muhakkak ki, Mithraik Misterlerin yedinci kapısını oluşturuyordu.

(Haluk E.Sarıkaya’nın “Türkiye Gizemleri” kitabından  Farah Yurdözü tarafından derlenmiştir. )-Eylül 2019