TÜRKİYEDE SÜRÜNGEN İNSANLAR EFSANESİ

İnsan-yılan karışımı varlıklar bizim kültürümüze hiç yabancı değil. Özellikle Antik Anadolu medeniyetlerinden bize kalan sanat eserlerine bakarsanız insan-yılan karışımı erkek ve kadın motiflerini Türkiye’nin hemen her müzesinde görebilirsiniz. Yılan bir şekilde efsanelerde, dinsel kaynaklı metinlerde ve halk inanışlarında yer etmiş durumda. Ünlü Şahmaran efsanesi bunlardan biri. Kelime anlamı “Yılanların Şahı” olan Şahmaran yarı kadın yarı yılandır ve yeraltı mağalarında yaşar. Adana, Mardin kökenli efsane onunla Tahmasp adlı bir genç arasındaki öyküyü anlatır.

Tahmasp bir gün karanlık bir mağaraya girer ve kaybolur. Her yer o kadar karanlıktır ki hiç bir şey göremez ancak çevresinde dolanan bazı varlıkların sesini duyar. Bir süre sonra ortaya çıkan güçlü bir ışık kaynağı ve Tahmasp’a yaklaşmaya başlar. İşte o zaman genç adam etrafını saran, her boyda ve tipte binlerce yılanı görür. Yılanlar başlarını kaldırmış ışığa bakmaktadır. Tahmasp da bakar ve ışığın içinde çok güzel bir kadın görür. Ancak kadının belden aşağısı yılandır. Kadın genç adama yılan ülkesinin kraliçesi olduğunu söyler. Kendisinden korkmamasını, ona zarar vermeyeceğini anlatır ve dünya kurulduğundan beri varolduğunu söyler. Sonra da dinlenmesi için Tahmasp’ı bırakıp gider.

Ertesi gün Şahmaran Tahmasp’a isterse insanlığın tarihini anlatabileceğini çünkü dünyada yaşamın nasıl ve nerede başladığını bildiğini söyler.  Tahmasp günlerce yılan kraliçeyi dinler ve ona aşık olur. Ancak Şahmaran’ın anlatacak bir şeyi kalmayınca da sıkılır ve yeryüzüne dönmek ister. Şahmaran önce sevgilisinin gitmesine izin vermez. Ama Tahmasp’ın evini ne kadar çok özleyip acı çektiğini görünce onu serbest bırakmaya karar verir. Gitmeden önce de ne olursa olsun başka insanlarla beraber suya girmemesi ve insanlara yaşadığı yeri asla söylememesine dair söz verdirir. Tahmasp da Şahmarana asla ihanet etmeyeceğine dair yemin eder.  Tahmasp yeryüzüne döner, zaman zaman Şahmaran’ı yine ziyarete gelir. Bir süre sonra yaşadıkları ülkenin kralı hastalanır. Hiç bir doktor kralı iyileştirmeyi başaramaz. Kralın kötü niyetli veziri ise çarenin Şahmaran’da olduğunu, kralın onun etinden bir parça yemesi durumunda iyileşeceğini söyler. Oysa vezirin asıl amacı kralı iyileştirmek değil Şahmaran’ı yakalayıp dünyanın bütün sırlarına sahip olmaktır.

Kral Şahmaranı aratmaya başlar. Bir gün bilge bir adam insanları gurup halinde suya ve nehirlere sokarlarsa Şahmaranı bulabileceklerini iddia eder. Askerler Tahmasp’ın yaşadığı köye de gelirler ve onu herkesle beraber alıp hamama götürmek isterler. Genç adam Şahmarana verdiği sözü hatırlar ve gitmek istemez. Ancak askerler onu da zorla suya sokarlar. İşte o anda herkes şaşkınlık içinde Tahmasp’a bakmaya başlar çünkü bütün vücudu tıpkı bir yılanınki gibi pullarla kaplanmıştır.

Tahmasp’s günlerce işkence yapıp sonunda Şahmaranın yerini söylemesini sağlarlar ve yılan kraliçeyi yakalayıp saraya getirirler.Şahmaran Tasmasp’ı karşısında görünce onu affeder ve sırrını açıklar. Kim kuyruğundan kopartıp bir parça yerse bütün dünyanın sırrına ve gizemine sahip olacağını, ancak başından bir parça yerse o anda öleceğini söyler. Vezir hemen kılıcını alıp ve Şahmaranın bedenini iki parçaya ayırıp kuyruğundan bir parça kopartır. Tahmasp ise o kadar büyük bir üzüntü ve acı içindedir ki ölmek için sevgilisinin başından bir parça kopartıp yer. Ancak Şahmaran ölmeden önce veziri kandırmak için Yalan söylemiştir. Vezir zehirlenerek ölür. Şahmaranın bütün bilgisi ise Tahmasp’a geçer.

Evet bu efsanede de diğerlerinde olduğu gibi pek çok sembolik anlam var. Ortak nokta ise hemen her toplumda ve inançta yılanlara bilgelik atfedilmiş olması.  Ülkemizin güney ve güney doğu kesimlerinde doğa ve iklim koşulları nedeniyle yılanlara çok rastlanılıyor. Bölge halkı yılandan hem korkuyor hem de saygıyla karışık bir hayranlık besliyor. Nedeni  yılanların genç kızları kaçırıp büyülemeleri, yer altı mağalarına götürüp saklamaları gibi bugün hala devam eden inançlardan kaynaklanabilir. Büyülemekten kasıt bir tür ipnoz gücü ya da beyin kontrol yöntemi olabilir mi dersiniz? Türkiyenin bir çok bölgesinde yeraltı mağalar sistemi mevcut. Geçmişte yerel halkların doğa ile teması daha yakın ve engelsizdi.  Bugün bizim üzerine basıp da fark etmeden geçip gittiğimiz bazı garipliklere belki de tanık olmuşlar ve öyküler efsanelere dönüşmüştü. İnsan ve sürüngen özelliklerine sahip bir ırk belki Dünya dışından, belki de başka bir boyuttan gelmişti. Ama doğaları gereği yeraltı mağaralarında yaşamak zorundaydılar. Bu ırk insanlarla karıştı. Ve onlardan kalan anılar bugün hala gen hafızamızda kaldı. Tıpkı dünyanın pek çok başka yerinde olduğu gibi.

FARAH YURDÖZÜ