REPTİLİAN UZAYLILAR HAKKINDA

EZBER BOZAN REPTİLİAN IRK

Sürüngenimsi Uzaylılar yani batı dillerindeki terimle Reptilian ( Reptile: Sürüngen) olarak bildiğimiz boyutlar arası ziyaretçiler meselesi UFOlojide ezber bozan bir konu. 2009 yılında yayınladığım “UFO Yasak Bölge” kitabımda bu konuya ilk defa ben ayrıntılı yer verdim. O zamana kadar yakın çevre UFO meraklıları Reptilian kavramından haberdar değildi.

UFO bağlantılı Kozmik Ziyaretçiler deyince gökyüzünden gelen kurtarıcılar akla geliyordu. İnsan görünümünde ama sıradan insanlardan çok daha güzel, yakışıklı, çarpıcı ışık varlıklar… modern çağın melekleri 🙂  İnsanlara hizmet etmek için çırpınan, felsefi mesajlar veren ve bir gün toplu halde iniş yapıp kendilerini açıkça göstereceklerine dair yerine getirilmeyen sözler veren kozmik ırk.

Reptilianlar bu senaryoda yoktu, 2010 sonrası katıldığım televizyon programlarında ve seminerlerimde onlardan ayrıntılı şekilde bahsetmeye başladım. Ve birdenbire UFOlar tarafından kaçırılan ve yakın temas yaşayanlar bu deneyimlerinde Reptilian varlıkları da gördüklerini anlatmaya başladılar. O zamana kadar UFO kitaplarında ya da belgesellerinde bu konuya rastlamamışlardı, nasıl tarif edeceklerini, nasıl bir isim vereceklerini bilemiyorlardı. Diğer yanda Türkiye dahil pek çok ülkenin folklorik gelenek ve mitoslarında yarı insan-yarı sürüngen özelliklere sahip, zeki varlıklara ait pek çok bilgi vardı. Yani Reptilian konusu aslında insanlık kadar eskiydi. Dünyanın üstünde değil de yeraltı mağaralarında yaşadığı iddia edilen bu ırk Türkiye’de Kapadokya bölgesinde bulunan yeraltı kentleri ile de bağlantılıydı. Diğer yanda yarı kadın yarı yılan, Şahmeran, yılanların kraliçesi de aynı çizgideki Reptilian ırka bir gönderme yapıyordu. 

Yakın Doğudan Asya’ya, Avrupa ve Amerika kıtalarına kadar uzanan çok geniş bir coğrafyada Reptilian ırkın izlerini görmek mümkün. Peki bu ırk nereden geliyor ve kozmik kökenleri hangi sisteme bağlı? Cevaplar aşağıda..

REPTİLİAN IRKIN KÖKENİ

Sürüngenimsi uzaylılar hakkındaki bilgi ve gözlemler sadece eski yazıtların tercüme edilip tarihsel çizgide yorumlanması, ya da müzelerde sergilenen arkeolojik eserlerin incelenmesiyle sınırlı değil. Bugün hala Sürüngenimsi uzaylılarla kısa ya da uzun süren karşılaşmalar yaşadığını ileri süren tanıklar var. Kaçırılmalar ve askeri yeraltı üslerinde yaşananlar Sürüngenimsi uzaylıların mitolojik bir simge, ya da hayal ürününden öte, inkar edilemez bir gerçek olduğunu gösteriyor gibi. Tanıklar Sürüngenimsi uzaylıların bir kaç değişik ırksal guruba ait olduğunu söylüyorlar. Ve farklı gurupların kaynağı olarak evrenin farklı noktaları, farklı yıldız sistemleri gösteriliyor. Değişik zamanlarda ve coğrafi bölgelerde ortaya çıkan, insanları korkutan, varlıklarıyla tehdit eden bu garip ırk hakkında çok şey söylendi ve yazıldı. Efsanelere, folklorik ve dinsel inançlara karışıp bir sembol haline geldiler. Daha doğrusu geçmişte yaşananlar hayal gücü ile karışarak bir mitosa dönüştü. Bazen abartılı yorumlar yapıldı. Bu varlıklara görüntülerine uyacak bir kimlik verildi ve bunun üzerinde efsaneler, öyküler, edebiyat ve sanat eserleri, sinema filmleri, bilgisayar, video oyunları üretildi. Böylece Sürüngenimsi Annunaki, fiziksel ya da ruhsal varlığıyla bilinçaltımıza ve hayatımıza iyice yerleşti.
Şimdi onlar hakkında bilgi sahibi olduğunu ileri süren modern zaman gözlemcilerine kulak verelim ve Sürüngen uzaylıların kaynağını öğrenmeye çalışalım;

DRAKO TAKIMYILDIZI

Bu ırkın kökeni Draco ( ya da Drako ) Takımyıldızı olarak belirtilmiş. Aslında Draco bize hiç de yabancı bir kelime değil, akla hemen Dracula’yı getiriyor. Korku edebiyatı ve korku sinemasının ünlü kahramanı vampir Kont Dracula’yı.


Dünyanın hemen her ülkesinde vampirlerle ilgili folklorik bir inanç ya da mitolojik öykü, ya da tarihsel kayıt bulmak mümkün. İnsan kanı ve ruhsal enerjisiyle beslenen vampirler değişen zamana rağmen eski ürkütücü tarzlarını koruyorlar. İrlandalı yazar Bram Stoker 1897 yılında Kont Dracula’yı Kazıklı Voyvoda’dan esinlenerek yarattı. 15.yüzyılda yaşayan ve Osmanlı Devletine bir hayli sorun çıkartan Kazıklı Voyvoda ya da batıdaki adıyla “Vlad” hüküm sürdüğü Romanya topraklarında işlediği korkunç cinayetlerle tanınıyordu. Voyvoda- Kont Dracula bağlantısı bizi tarihsel geçmişe götürüyor ancak yazar Bram Stoker’ın vampir kahramanına Dracula adını vermesi de ilginç.

Kazıklı Voyvoda’nın babası Vlad Dracul adıyla tanınıyordu. Baba Vlad Dracul 1431 yılında Kutsal Roma imparatoru tarafından Dragon Tarikatına kabul edilmişti. Dragon sözcüğünün dilimize ejderha, sürüngenimsi canavar ya da şeytan olarak çevirmek mümkün. Tarikatın simgesi hristiyan haçı önünde kanatlarını açmış şekilde duran bir ejderhaydı. Bu tarikatın bütün üyeleri giysilerinde ehderha simgesini taşıyorlardı. Kazıklı Voyvoda Vlad ise imzasını Draculea ya da Draculya yani Şeytan’ın (ejderha’nın, canavar’ın) oğlu olarak atıyordu

VLAD DRACUL – KAZIKLI VOYVODA

Dragon ya da Ejder Tarikatı gizli bir örgüt olarak Sırp şövalyesi Milos Sibilic tarafından kuruldu ve amaçlarından biri de Sultan 1.Murad’ı öldürmekti. 1389’daki Kosovo savaşında Milos planladığı gibi Sultan 1.Murad’ı öldürdü, ancak padişahın oğlu 1.Beyazıd tarafından esir alındı. Tarikat Avrupalı soylu ailelerin biraraya gelmesiyle kurulmuştu ve kendi içlerinde gizemcilik özellikle de simya uygulamalarına büyük önem veriyorlardı. Tarikat üyeleri doğum yoluyla ve kan bağıyla gelen gizli, mistik güçler taşıdıklarına inanmışlardı. Soy ağacında geriye doğru gidildiğinde bugünkü Irak, geçmişin Mezopotamya topraklarına göklerden inen ve oldukça kalıcı bir etki bırakan bir ırktan geldiklerini iddia ediyorlardı. Acaba bu ırk Draco takımyıldızından gelen ve Annunaki / Reptilian adını taşıyan ziyaretçiler miydi?

Dragon Tarikatı bugün hala varlığını sürdürüyor. Hem de geçmişte olduğundan çok daha güçlü, sağlam ve etkili. Guruba bağlı aristokrat kökenli aileleler “asil, saf, bozulmamış” kandan geldiklerini ileri sürüyorlar. Saf kan taşıyan asil ve üstün yönetici bir Aryan ırk yaratma idealleri Adolf Hitler’in de Nazi felsefesinin temeliydi. “UFO GERÇEKLERİ VE YALANLARI” adlı bir önceki kitabımda Nazi-UFO-Gizemcilik bağlantısını kapsamlı olarak anlatmıştım.

2013 yılına kadar Dragon Tarikatı’nın lideri Avrupalı bir prens olan Nicholas de Vere von Drakenberg’di. Çocukluğu İngiltere’de geçen Nicholas de Vere küçük yaşlardan itibaren gizemcilik öğretisi alarak eğitilmiş. Mistik konular, İngiliz kraliyet ailesinde bir gelenek olan ve hala uygulanan büyüsel yöntemler eğitiminin temeli olmuş. Dragon soyundan gelmenin ayrıcalıklı kan bağı ve kökenleri ile ilgili her şeyi babasından öğrenmiş. Prens de Vere uygulamalı büyünün bir aile geleneği olduğunu hiç çekinmeden söylüyor, üstelik modern satanizmin kurucusu Aleister Crowley felsefesi de onun ilgi alanları içinde. Zaten tarihsel gelişim içinde göreceğimiz gibi gizemcilik kapsamına giren, büyü, ileri maji, paranormal güçlerin uygulaması Annunaki / Reptilian / Sürüngenimsi ırkın doğasında hep vardı.Bu bilgi ve uygulamalar zamanla Pagan dinlerin doğmasına yol açtı.

Prens Nicholas de Vere von Drakenberg

Nicholas de Vere bir kaç sene önce “The Dragon Legacy” ( Ejder Mirası ) adlı bir kitap yazdı. Bu eser soylu kandan gelen aristokrat ailelerin çok sıkı bağlı oldukları gelenekler ve inançlarına ayrıntılı olarak yer veriyor. Kökenlerini bir yanda dünya dışı varlıklara yani Anunnaki’ye dayandırıyor öte yanda Holy Graal yani Kutsal Kase bağlantısını kuruyor. Annunaki soyundan gelen tanrı-kral ve tanrıça-kraliçelerin Büyük Tufandan sonra dünyanın pek çok yerinde bugüne kadar gelen medeniyetler kurduğu görüşü hakim. Buna bağlı olarak geçmişin Annunaki kanı bozulmamış tanrı-kral kanı ve dünya üzerinde hüküm sürmeyi hak eden ayrıcalıklı bir gurup olarak anlatılıyor. Sümer, Mısır ve benzeri eski uygarlıkların kurucusu Annunaki’den gelenlerin gelecekte de dünyayi idare etmesi gerektiğine inanılıyor. Yani kısacası kral aynı zamanda tanrısal özellikler de taşıyor, dünyada tanrının bir yansıması olarak hüküm sürüyor. Geçmişten bugüne ayakta kalabilen bazı monarşik yönetimlerin temsilcileri de kendilerini tanrısal bir varlık olarak görmüyorlar. Ancak Nicolas de Vere açıklamalarında ve yazılarında Avrupa monarşisini çok farklı bir yere koyuyor.

Nicolas de Vere kendisiyle yapılan bir röpörtajda Dragon soyunda vampirizmin gelenek olduğunu belirtiyor. Geleneğe göre savaş sırasında ölen kardeşlerinin kanını içmek onların cesaretini kendi bedenine aktarmak anlamına geliyor. Ancak sadece dostların değil savaşta mağlup edilen ve öldürülen düşmanların kanını içmek de soylu Dragonlara özgü bir gelenek. Aynı söyleşide Prens de Vere, Dragon geleneğinin kesinlikle Şeytani ya da Satanik bir yol izlediğini açıkça söylüyor. Nicolas de Vere alacağı tepkilerden hiç çekinmeden inançlarını ve izlediği yolu açıkça sifade ediyor, yazıyor. Ve tabii ki onunla aynı görüşleri, kan bağını, inanç biçimlerini paylaşan çok sayıda soylu ya da dünyaca tanınmış isim var. Ancak diğerleri kimliklerini bu kadar net biçimde ortaya dökmek istemiyorlar. Annunaki-Dragon ya da Sürüngen ırktan geldiğine inanan ve sayıları oldukça kalabalık olan bu ayrıcalıklı gurup her şeyden önce inanılmaz bir maddi güce sahipler. Onlar soylu ve zenginler kulübünü oluşturuyor. Sadece kan bağı değil sıradan kabul ettikleri dünya insanından farklı ve üstün DNA taşıdıkları görüşündeler. Geçmişte kralların mavi asil kan taşıdığına inanılırdı. Bu nedenle pek çok Avrupa krallık armasında mavi renkler hakimdir. Biyolojik açıdan düşünülecek olursa bir memurun ya da bir kralın kanı arasındaki fark ne olabilir ki? Yani asalet gerçekten bize hayat veren kırmızı sıvıdan mı geliyor acaba? Dragon tarikatına göre bu iddialar gerçek, onların kanını farklı hale getiren şey sadece kendilerine özel DNA yapıları. Bu özelliği kaybetmemek için de aile içi evlilikler yapılıyor ya da soylu kandan gelmeyen herhangi biriyle evlenmeye kesinlikle sıcak bakılmıyor.

Şimdi yeniden Draco takımyıldızı kökenli Sürüngenimsi uzaylılara dönersek aradaki ortak noktalar dikkati çekici. Onlar da Annunaki kökenli olduklarını belirtiyor ve kan bağına büyük bir önem veriyorlar. Sürüngenimsi yani Reptilian uzaylılar asil bir kandan gelmeleri ile övünüp insan ırkını aşağı görüyorlar. Çok sayıda tanığın ve UFO araştırmacısını verdiği bilgilere göre Reptilian uzaylılar hem insan hem de hayvan kanı ile besleniyorlar, bu da UFOLOJİ’nin bir başka boyutu. Uzaylılar tarafından kaçırılan bazı kişiler zamanla vampir temasına büyük bir ilgi duymaya başlıyorlar. Vampirleri ilginç ve gizemli bulduklarını söyleyen bu kişiler içsel bir değişime uğruyorlar. Örneğin gece uyuyamama problemi başlıyor. Ancak kişi bu uykusuzluk sırasında kendisini son derece enerjik hissedip gündüz yapamadığı işlerini bitiriyor. Uzaylılar tarafından kaçırılan kadın ve erkekler hiç bir zaman gerçek anlamda kan içen birer vampire dönüşmeseler de yaşam tarzlarında bir dengesizlik oluşuyor.

Ayrıca klasik vampir tiplemesinde karşımıza çıkan şekil değiştirme, başka bir insanın görünümünü alma, telepati, ipnoz gibi parapsikolojik güçler, kapalı kapılardan ya da duvarlardan rahatça geçmek, Sürüngen uzaylıların da en belirgin özellikleri.
Edebiyat ve sinemadaki Kont Dracula kurbanlarını etkilemek için ipnoz gücünü kullanır, gerektiğinde şekil değiştirir ve kapalı pencere, kapı gibi fiziksel engelleri kolayca aşar. Aynı özellikleri Reptilian ırkda görüyoruz. Sadece Reptilian ırk değil aynı zamanda Griler de çok gelişmiş ipnoz ve telepati yeteneğine sahipler. Sayısız kaçırılma vakası Grilerin kapalı pencere ya da kapılardan rahatça içeri girmeleriyle başlıyor. Sürüngenimsi uzaylılar kolayca şekil değiştirip normal bir insan görünümü alıyorlar.Gerçek görünümleri hem korkutucu hem de bir anlamda bize yabancı değil. Onları uzun zamandır bilim kurgu filmlerinde zaten görüyoruz.

FARAH YURDÖZÜ