“THE FOURTH KIND” 4.TÜR FİLMİ, SIRIUS KANAL CELSELERİ VE DEMONİK BAĞLANTI

DÖRDÜNCÜ TÜRDEN YAKIN KARŞILAŞMALAR

Olatunde Osunsanmi tarafından yazılan ve yönetilen Dördüncü Tür filmi Kasım 2009 tarihinde vizyona girdi. Bu başarılı yapımın korku filmi olarak lanse edilmesi bence tamamen yanlış bir değerlendirmeydi. Yönetmen Osunsanmi ne yaptığını çok iyi biliyordu çünkü Hollywood sinemasında UFO meselesini ya çok hafife alan ya da tamamen şiddet yönüyle anlatan filmlerden farklı bir eser çıkartmıştı.

Dördüncü Tür, bizi uzaylılar tarafından kaçırılma fenomeninin bilinmeyen ve çok derin boyutlarına götürüyor. Elbette filmin bazı sahneleri ürkütücü ya da rahatsız edici kabul edilebilir. Ama uzaylılar tarafından kaçırılma olayları hakkında daha ayrıntılı bilgi sahibi oldukça, kaçırılma ya da temas edilme meselesinin her zaman çok da neşe verici olmadığını biliyoruz.

Yönetmen Osunsanmi Alaska, Nome’da açıklanamayan ölüm ve kaybolan insanlardan yola çıkarak bu filmi yaptı. Aslında dünyanın pek çok yerinden uzaylılar tarafından kaçırılma haberleri geliyor ama Alaska bu konuda fazla bilinmiyordu. Belki de Alaska gözlerden uzak olduğu için “uzaylılar” tarafından daha çok tercih edilen bir coğrafyaydı.

BAYKUŞ SEMBOLÜ

Yönetmen bu filmde kaçırılmanın baykuşlar gibi bilindik sembollerini kullandı. Kaçırılan insanların çoğu kaçırılmanın başında bir baykuş gördüklerini ya da baykuş tarafından ziyaret edildiklerini söylüyorlar. Baykuş sembolü ise kaçırılan kişinin anılarını örtmek için bir perde olarak kullanılıyor. UFO ve Dünya Dışı ziyaretçiler konusunu bilen biri için bu bilgi yeni değil. Ama yönetmen bizi kaçırılmanın çok farklı bir alanına götürüyor; uzaysal varlıkların kaçırdıkları kişinin bedenini,  sesini ya da ses tellerini kullanarak konuşabilme yeteneğine. Filmde Scott adlı karakterin ipnoz seansı ise tam bir demonik varlık musallatı ve hatta saldırısı haline dönüyor. Yani demonik varlıklar tarafından saldırıya uğramak ile uzaylılar tarafından kaçırılmanın çok benzer yanları olduğu vurgulanıyor.

SÜMER TANRILARI VE SÜMERCE

Bu filmde uzaylılar ufak tefek, narin bedenli, sessiz ve mekanik Gri varlıklar değil. Olatunda neredeyse 1.90 boyunda uzun ve ince varlıklardan bahsediyor. Tenleri soluk bej rengi, büyük kafaları ve çok iri siyah gözleri var. Üstelik konuştukları dil eski Sümerce’ye benziyor. Yönetmen antik Sümer tanrıları ile bugünün uzaylı ziyaretçileri arasında bağ kuruyor.

Filmde bir de Nijerya’lı araştırmacı var, bu kişi Sümer dili ve antik tanrılar konusunda uzman. Bizler de Annunaki adı verilen ırk ve Antik Sümer tanrıları hakkında geniş bilgiye sahibiz. Tarih, mitoloji ve dil araştırmaları Sümer halkının tanrı ve tanrıça dediği varlıkların aslında dünyaya melez bir ırk doğmasını sağlamak için gelen bilim adamları ve genetik mühendisler olduğunu gösteriyor.

DEMONİK SALDIRI MI, UZAYLILAR TARAFINDAN KAÇIRILMA MI?

Filmde ziyaretçiler Scott’ın sesini kullanarak konuşmaya başladıklarında zeki varlıklar olduklarını, Doktor Abigail Taylor ve olaya karışan diğer insanlar hakkında çok şey bildiklerini anlıyoruz. Bu sahnede gördüklerimiz gerçek yaşamda kaçırılan kişilerin anlattıklarına çok benziyor ;  çok güçlü ve yoğun bir enerji kaçırılan kişinin bedenini kontrol altına alıyor, felce ve yatağından havalandığı hissini yaşamasına neden oluyor. Scott yatağından havalandığı zaman Dr.Abigail ve odadakiler dua etmeye başlıyorlar. Uzaylı ziyaretçiler ise “Dua etmeye gerek yok” diyorlar ve sanki insanların dinsel inançları ve kutsal kitapları ne olursa olsun Dünya Dışı gücün inanç ya da dualarla engellenemeyeceğini ima ediyorlar.

SÜMERCE VERİLEN BİR SIR

Dünya Dışı varlık Sümerce konuşuyor ve şunları söylüyor;

E.NE.NE…… Me. NA.AM….ME. EN. DE. EN KI. ULUTIM ( Yarattığımız )

IGI KAR… A E.. SA ( İncele )

ZIG.. KAE.. SUG.ZAG GU ( yok et )

“Yarattığımız. İncele. Yok et.” Eğer bu çeviri doğruysa mesajdan ne anlamalıyız? İnsanları önce yaratıp sonra da yok ettiklerini mi anlatmaya çalışıyorlar? Ya da yok edeceklerini mi? Belki de Kutsal Kitap’tan Yaratılış Bölümüne göz atmalıyız: “Ve Tanrı dedi ki yarattığım insanları dünyanın yüzünden yok edeceğim. Yarattığım insanları, hayvanları, sürüngenleri, kuşları yeryüzünden silip atacağım” dedi, “Çünkü onları yarattığıma pişman oldum.”

SİRİUS’TAN KANAL MESAJLARI VE KARA BÜYÜCÜLER

Uzaylılar tarafından gönderilen kanal mesajlarını alma meselesi aslında 1920’li yıllara kadar gidiyor. Önceleri sadece ruhlar ve ruhsal rehberlerden mesaj alındığı iddia edilirken bu durum 1940’lı yıllarda dünyanın her yerinde görünmeye başlayan UFOlar ile beraber değişti. Artık medyumların sesini ve bedenini kullanarak kanal mesajları verenler uzaylılardı. ( Ya da uzaylı olduğunu iddia eden diğer metafizik varlıklar diyelim ).

Aleister Crowley’nin iletişim kurduğu varlık “Aiwass”.

Kanal mesajları sırasında gelen ve mesaj veren varlık medyumun sesini, gırtlağını ve ses tellerini kullanır ama çıkan ses medyumun gerçek sesinden çok daha farklı, derin, ve kalın olabilir. Ünlü majisyen ve gizemci Aleister Crowley de bağlantı kurduğu ruhsal varlık Aiwass’dan bu şekilde bilgi alıyordu. Aiwass’ın Sirius yıldız sisteminden gelen bir uzaylı olduğunu iddia etmişti. Aleister Crowley yaşadığı dönemde Kara Maji uygulamalarının öncüsü oldu. Dejenere ve aşırılıklarla dolu özel hayatını da asla kimseden saklamadı. İngiltere doğumluydu ama Mısır, İtalya ve ABD’ye yaptığı ziyaretlerinde Kara Maji’yi derinliğine araştırıyor ve bilgiyi Sirius Yıldız Sistemi’nden aldığını söylüyordu. Aleister Crowley’nin iletişim kurduğu bir başla varlık Lam ise bugünün modern UFOlojisin’deki üniformalı Gri uzaylılara çok benziyordu, acaba neden?

LAM

Crowley’den sonra da uzaysal varlıklardan kanal mesajı aldığını söyleyen yüzlerce kişi çıktı ortaya. Aslında aynı konudan İncil’de de söz ediliyor. Bugün İzmir, Selçuk ilçesi sınırlarında bulunan Efes kenti Hristiyanlık öncesinde Pagan dinin uygulandığı bir merkezdi. İncil’de Aziz Paul’ün Efes kentinde metafizik varlık saldırısına uğramış insanları nasıl kurtardığından bahsedilir. Tıpkı bugünün kanal medyumları gibi Efes’li kadın ve erkekler de varlıkların kendi vücutlarını, seslerini kullanmasına izin veriyorlardı. Hem Aziz Paul hem de Hz.İsa bu demonik bağlantının farkındaydı. Dahası demonlar ya da metafizik varlıklar da onları tanıyor, biliyordu. Hatta bir defasına demon Hz.İsa ve Aziz.Paul’ü tanıdığından bahsetmişti. Belli ki insanları kullanan bu varlıklar belli bir zeka seviyesine sahipti.

KAÇIRILMA MI, YOKSA MUSALLAT MI?

Bugün hala uzaylılar tarafından kaçırılma, musallat ve demonik saldırılar arasında çok büyük benzerlikler var. Tek fark uzaylılar tarafından kaçırılma olaylarında insan bedenine yerleştirilen mikroçipler. Ameliyatla vücuttan çıkartılan ve laboratuvarda analiz edilen bu cisimler gerçek ve katı maddeden yapılmış fiziksel nesneler.

Ancak hem kaçırılmalar hem de demonik saldırılar sabaha karşı 3.00-:3.30 civarında başlıyor. Kişi felç olduğunu sanıyor ve vücuduna büyük bir ağırlık çöküyor. Bazı olaylarda oda ısısı düşmeye başlıyor. Her iki olay sonrasında da kişi bedeninde, cildine izler, kesikler ya da morluklar buluyor.

Ülkeden ülkeye ve toplumdan topluma değişen tepkiler var. Bizler Anadolu-İslam ve Türk coğrafyasında metafizik varlıkların bilincinde yetişiyoruz. Batı kültürü bu konuya ya çok uzak kalıyor ya da tamamen inkar ediyor. Öyle olunca da kaçırılma ya da demonik saldırı karşısında büyük bir panik yaşanıyor.

Yine de Dördüncü Tür uzaylılar tarafından kaçırılma konusunda asla açılmayan bir kapıyı araladığı için bunca yıl sonra bile en favori filmlerimden biri. Sizlere de izlemenizi tavsiye ederim.

Bu arada belgesel gerçek görüntü olarak sunulan video kayıtları gerçek değil. Dr. Abigail Taylor olarak lanse edilen kişinin de asla gerçek doktor değil, İngiltere kökenli sinema ve tiyatro oyuncusu Charlotte Milchar olması gibi.

FARAH YURDÖZÜ – Haziran 2020