YERALTI UFO ÜSLERİ VE SAKLI DÜNYA DULCE

Yeraltı mağalarına oyulmuş gizli bir dünya kavramı bize hiç de yabancı değil. Türkiye’nin en tarihi ve turistik bölgelerinden olan Kapadokya bilinen ve bilinmeyen yeraltı kentleri ile ziyaretçileri şaşırtmaya devam ediyor. Birbirine tüneller ve merdivenlerle bağlı galeriler yerin tam yirmi kat altına kadar uzanıyor.

Dünyanın pek çok yerinde buna benzer tarih öncesi yeraltı kentlerini bulmak mümkün. Kimin hangi amaçlarla yaptığı ise tartışma konusu. Daha da ilginç olanı yerin altına doğru uzanan mimarinin günümüzde de bir hayli rağbet görmesi. Özellikle Amerika Birleşik Devletlerine ait askeri amaçlarla kullanılan yeraltı üsleri artık bir sır olmaktan çıktı. Bu üslerin  nükleer saldırı ya da modern zamanların yaratacağı her türlü tehlikeden korunmak amacıyla yapıldığı söyleniyor. Gizlilik, askeri güvenlik ve çok sıkı kurallar üzerinde işleyen tesislerin başka amaçlarla da kullanıldığı iddiası var. Asıl hedef ise çok farklı, örneğin; uzaysal ırklarla çoktan beri kurulan yakın temasın gizlenmesi ve üstünün örtülmesi. Dünya dışı ziyaretçilere sorun yaşamadan işlerini yürütebilecekleri güvenli bir ortam yaratmak. Dünyalı ve uzaylı bilim adamlarının ortak deneylerinde herhangi bir engele takılmadan çalışabilmeleri. UFO ve uzay gemilerinin dikkat çekmeden girip çıkabilecekleri hangarlarda saklanmaları. İşte bu amaçlara hizmet eden ve yeraltında inşaa edilmiş olan üslerin sayısı hiç de az değil.

Tanıkların verdiği bilgilere göre uzaylı ve Dünyalı askeri güçler tarafından ortak kullanılan en önemli yeraltı üslerinden biri ABD’nin New Mexico eyaletinde Dulce’de bulunuyor. Bu mekan pek çok ürkütücü gerçeğin, akıl almaz deneylerin yapıldığı bir yer ve Ufolojinin karanlık yüzünü temsil ediyor. Uzaylılar tarafından kaçırıldıktan sonra bir daha asla evine ve eski hayatına dönemeyen yüzlerce insanın Dulce’ye götürüldüğü söyleniyor. Kimi kaçırılma kurbanları ise geri döndüklerinde askeri bir üsse götürüldüklerini anlatıyorlar. Bazı kaçırılmalarda Dünya Dışı varlıklar ile birlikte askeri üniforma giymiş insanların yeraldığı da söyleniyor.

Çok sıradan ve dikkat çekmekten uzak bir kasabanın aslında dünyanın en büyük sırlarını sakladığı kimsenin aklına bile gelmez. Toplam nüfusu 900 olan Dulce’de sadece bir motel ve bir kaç dükkan var. Yani burası turist akınına uğrayacak bir tatil merkezi değil. Dışarıdan bakınca Dulce bölgedeki diğer kasabalardan farksız. Her şey normal gibi. Oysa yeraltındaki yasak dünya gerçekten dehşet verici.Gariplikler 1976 yılında ilk hayvan parçalama olayları ile başladı. Çiftlik hayvanları sistemli bir şekilde kesilmiş, iç organları ve kanlarının tümü alınmış olarak bulunuyordu. Bu olaylar 1978’e kadar sürekli devam etti ve bölge polisi araştırma başlattı. Açıklanamayan noktalardan biri de hayvan cesetlerinin etrafında, toprakta hiç bir kan izi bulunmamasıydı. Aynı dönemde Dulce üzerinde ışıklı cisimler ve UFOlar görülmeye başladı.

İşte o zaman Dulce UFO araştırmacılarının ilgi noktası haline geldi. Haftada en az dört ya da beş kere UFO gözlemi yapılıyor ve ertesi gün UFO gözlemi yapılan yerlerde  içi boşaltılmış hayvan cesetleri bulunuyordu. Manuel Gomez adlı şahıs Dulce yakınlarında bir hayvan çiftliğine sahipti ve 1976 ile 1978 arasında dört büyükbaş hayvanını açıklanamaz biçimde kaybetti. İçi tamamen boşaltılmış hayvan cesetleri uzmanlar tarafından incelenmeye alındı. Ultraviole yani mor ötesi ışınlar altında yapılan kontrolde cesetlerde boynun sağ tarafı, sağ kulak ve sağ bacak hizasında parlayan fosforlu bir madde dikkati çekti. Uzaylılar tarafından kaçırılan çok sayıda kadın, erkek ve çocukta da aynı parlak madde saptanmıştı. Sadece florasan ışığıyla görülebilen bu madde fosforlu bir yapıya sahip ve cilt altına verilen bir tür kimyasal maddeden kaynaklandığı düşünülüyor.

Ancak askeri yetkililerle Dünya Dışı varlıkların ortak kullandığı Dulce yeraltı üssünün ortaya çıkması üsde güvenlik görevlisi olarak çalışan Thomas Castello sayesinde oldu.Daha sonra Dulce’de görev almış başka yetkililer de yeraltı kompleksi hakkında açıklamalar yaptılar. Tanıklar bilim adamları ile farklı guruplardan gelen Dünya Dışı varlıkların aynı ortamda çalıştığını iddia ediyor ve özellikle de Sürüngenimsi gurubun ağırlıkta olduğunu söylüyordu.

New Mexico’nun doğal yeraltı mağalar sistemi askeri-bilimsel araştırma amaçlı bir yeraltı üssü kurmak için zaten uygundu. Dulce inşaatına 1937’de başlandı. Ancak yeraltı mağaları uzun zamandır Drako kökenli uzaysal varlıklar tarafından zaten kullanılıyordu. Drakolar gezegenimize inen ilk Dünya Dışı ırktı. Sürüngene benzemesine rağmen insan gibi iki ayak üzerinde yürüme yeteneğine sahip bu varlıklar yüzyıllarca yeraltı mağalarında yaşadılar, barındılar ve saklandılar.1937-38 yıllarında ordu mühendisleri tarafından yüksek teknoloji kullanılarak askeri üssün yapımına başlandı, son derece karmaşık ve meraklı gözlerden başarıyla saklanan yeraltı kenti Dulce 1965-66 yılları arasında tamamlandı.

 

HÜKÜMETLER ARASI GİZLİ BİR ANLAŞMA

Albay Philip Corso “The Day After Roswell” ( Roswell’in Ertesi Günü ) adlı kitabında söz konusu UFO kazası ve sonrasında yaşananları anlatıyordu. Corso bununla da kalmadı ve ordudan emekli olduktan sonra uzaylı ziyaretçilerin dünyadaki etkinliklerine dair pek çok sırrı açıkça paylaşmaktan çekinmedi. Dulce üssü hakkında söyledikleri gerçekten düşündürücüydü. Corso, Zeta Reticulum yıldız sisteminden gelen Gri uzaylılarla yapılan bir hükümet anlaşmasından söz ediyordu. Anlaşma 1954 yılında Başkan Eisonhower döneminde yapılmıştı.

Corso: “Onlara boyun eğmek zorunda kaldık çünkü karşı koyacak durumda değildik. Uzaylılarla işbirliğinin ortaya çıkmasından korkuyorduk ve şartları bize kabul ettirdiler” diyordu. 1954 tarihli bu belge Grenada Anlaşması adını taşıyordu.

Dulce yeraltı tünelleri Arizona’da bulunan bir başka yeraltı üssü Page’e bağlı. Ayrıca yine bu bölgelerde yaşayan Kızılderililer de garip şeylere tanık olduklarını, insanlar ve uzaysal varlıklar tarafından yönetilen uzay araçlarının mağaralara sık sık giriş çıkış yaptığını söylüyorlar. Dulce yeraltı üssünün bölgenin çeşitli yerlerinde 100 kadar girişi var. Mağara duvarlarının tünel şeklinde kazılması ve pürüzsüz hale getirilmesi hem nükleer hem de gelişmiş tünel kazma makineleri sayesinde yapıldı.

Tanıkların çoğu yıllar önce yeraltı askeri üslerinde görev alan sivil teknisyenlerden oluşuyor ve dünyanın belli noktalarındaki üsler arasında işleyen yeraltı metro sisteminden söz ediyorlar. Ses hızını aşan bir süratle hareket eden bu taşıt araçları manyetik ve vakum sistemleri ile işliyor. Dünyanın farklı bölgelerini birbirine bağlayan yeraltı otoyolu ve metro sistemi gelişmiş bir mühendisliğin eseri. Bu metro sistemiyle çok kısa sürede yerkürenin bir ucundan diğer ucuna ulaşmak mümkün.

Hemen her ülkede kontrol noktaları var. Elbetteki giriş noktaları kum tepeleri ya da maden ocağı görüntüsü verilerek gizlenmiş. Sadece ABD’de California, Montana, İdaho, Colorado, Pennsylvania, Kansas, Arkansas ve Missouri bilinen giriş noktalarına sahip. Yeraltı otoyolu Kuzey California eyaletinde yer alan Shasta Dağı ile bağlantılı. Ve bu dağ Dünya Dışı (Sürüngenimsi ya da Yaşlı) ırk ile insanların buluşma yeri olduğundan büyük bir öneme sahip. Bölgede yer alan Telos kenti de yeraltı dünyasının giriş merkezlerinden biri. Yine bazı yorumlara göre “Dünyanın Kralı” bu noktada yaşıyor.

Yeraltı mağaralarında ikamet eden ve dünyanın asıl yöneticisi olan bir kral fikri aslında o kadar da yeni değil. Bu kavram Teozofi Derneği kurucusu Helena Petrova Blavatsky tarafından defalarca kitaplarında ve konferanslarında vurgulanmıştı. Blavatsky’ye göre Dünyanın Kralı Tibet yeraltı kentlerinde yaşıyor ve yılda sadece bir kez dünya yüzeyine çıkıyordu. 19.Yüzyılın Rus asıllı Teozofi uzmanı Blavatsky’nin Dünyanın Kralı hakkındaki yorumları spiritüel ve hatta gizemci bir havadaydı. Blavatsky Himalaya dağları altında uzanan Agharta yeraltı ülkesinden söz ediyor ve bu ülkenin uzaylılar tarafından kurulduğunu iddia ediyordu.Benzer konular ve arayışlar başta Adolf Hitler olmak üzere Okült yani gizemci bir yol izleyen Nazi komutanların da fazlasıyla ilgi alanı içindeydi. Tibet’e yapılan araştırma gezileri Agharta’ya ulaşmak ve bu gizli dünyanın sırlarını çözmek amacıyla düzenleniyordu. Yine bazı kaynaklara göre Naziler medyumlar aracılığıyla Dünya Dışı bir ırkla bağlantı kurmuş ve onların sayesinde UFO inşaa etmeyi başarmışlardı.1940’lı yılların Nazi gizemciliğinden 2000’li yılların UFO sırlarına geldiğimizde aynı merak ve araştırma ruhu devam ediyor. Ortaya çıkan bilgiler ise gerçeğin çok çok küçültülmüş bir parçası.

Sürüngenimsi uzaylılar insanlarla kurdukları temaslarda çok açık bir mesaj veriyor ve Dünyanın asıl sahipleri olduklarını söylüyorlar. Bizi gezegene sonradan gelmiş bir tür sığınmacı, hatta ikinci sınıf yaratık kabul ettiklerinden insan türü üzerinde her türlü bilimsel araştırma yapmayı da kendilerine hak görüyorlar. Ama tabii bu bilimsel araştırma hakkı biraz da karşılıklı anlaşmalar sonunda onlara zorunlu olarak verilmiş bir yetki. Yeraltı mağaralarında yaşayan Sürüngenimsi ırkla bizim irkımızdan insanların ilk karşılaşması bir kaç yüzyıl öncesine dayanıyor. Ve daha o zamandan iki gurup arasında bazı anlaşmalar yapılıyor. Sonuç Sürüngenimsi guruptan alınacak yüksek teknoloji karşılığında dünyasal insan ve hayvanların denek olarak verilmesi. Dahası Sürüngenimsi ırk insanlar üzerinde zihin kontrol yöntemlerini rahatça kullanıyor.

1940’lı yıllardan sonra ise “Alien Life Forms” (ALF) dilimizdeki anlamıyla “Yabancı Yaşam Biçimleri” dünya üzerinde daha fazla etkili olmaya başlıyorlar. ALF uzaysal varlıklara verilen bir kod adı. Önceki bölümde de bahsettiğimiz gibi kısa boylu, kahverengi tüylü bir uzaylının geçirdiği maceraları anlatan ünlü bir TV dizisi vardı, ALF. Amerikalı bir ailenin evine rastlantı ile konuk olan uzaylınin maceralerı Türk televizyonlarında uzun zaman gösterildi.  ALF ufak tefek, akıllı bir yaratıktı ve alışılmış uzaylı tiplerinden biraz farklıydı. Bazı kaçırılma vakalarında  tanıklar gözcülük yapan kısa boylu ve tüylü varlıklardan söz ediyor, bu da ilginç bir rastlantı olsa gerek.

Dulce’de hakim olan olanlar sadece Sürüngenimsi ırk değil; yakın karşılaşma yaşayanların sıkça söz ettiği, saç ve ten renkleri turuncu ya da portakal rengine sahip bir başka gurup daha var. Kısaca “Orange” diye adlandırılan ırk insan ve Sürüngen DNA’sına sahip bir melez gurup. Bu gurubun Griler ve Sürüngenlerden ayrı en önemli özelliği yapay yollarla aşılanan insan ruhu taşımaları. Zaten Dulce’de yürütülen en gizli deneylerden biri insan ruhunu kontrol etmek ve bir bedenden diğerine aktarmak üzerine. Ve daha önce de tekrarlandığı gibi bazı uzaysal ırkları dünyaya çeken asıl neden ne altın madenleri, ne de su kaynakları; sadece insan ruhu.

Farah Yurdözü.